31 Ekim 2013

''Veda''

Bugün , yolculuk öncesi; eşya toplamak,konsolosluğa gitmek,aşı yaptırmak,döviz yaptırmak,atm kartı çıkartmak,arkadaşlarla mümkün olduğunca vakit geçirmek ya da bütün bunlara benzer somut hareketlerden daha farklı bir şey üzerine yazacağım.Çok mutlu ve eğlenceli geçecek bir yol öncesi ki buna tüm kalbimle inansam da şimdi biraz duygusal bir yön mevcut elbet...
Bir çok gezginden de farklı olarak dönüş biletimin olmayışı da sanırım bunu biraz besliyor kendi kendine..
Ve sanırım en önemlisi de yola çıkmadan evvel bu bahsedeceğim duygulardan arınabilmek ve tamamen yola hazır olarak buralardan gidebilmek.

Cibran , Ermiş'te diyor ki : ''Kederlenmeksizin ve huzur içinde gidebilecek miyim bu şehirden? Yüreğimde tek bir yara izi bile taşımadan...''


Bugünlerde kendime sorduğum en büyük soru bu ..

Her şeyi , herkesi arkanda bırakıp gidebilmek elbette kolay değil.
Daha evvel ki yazılarımdan birinde bundan bahsetmiştim.İnsan belli bir noktaya kadar gitmemek adına çok çaba sarfediyor.Fakat öyle bir kırılma anımız var ki o anda karar verip ''tamam'' diyoruz,''benden bu kadar''..''vakit geldi''..''artık gitmeliyim''...
Bedensel ve çoğunlukla ruhsal anlamda da gitmeye hazırım fakat veda etmem gereken tek bir yara izim var sanırım benimde.Beni kederle değil ama 'Affedilme' duygusuyla buradan gönderiyor.Ve şimdi bu kişisel blogta O'nun için bir kaç şey yazmak istiyorum.Yıllar evvel bir mektup olarak yazdığım ve zamanı gelince büyüdüğünde okuyacağı bir kaç satır...

-Üzgünüm.

Belki büyüdüğünü göremeyeceğim.
Bir sürü ilkine şahit olamadım ve olamayacağımda.
Ama her şeye rağmen ; bir gün beni anlayacağını umut ediyorum.
Hep ikimiz adına güzel günlerin geleceğini düşündüm.
Yeniden kavuştuğumuzda nedenler ya da niçinlerle gelmeyeceğinden eminim bu sebepten.
Haklıydın ya da haksızdın da demeyeceksin.
İkimizin bir bakıma güzel bir ortak noktası var.Kan bağı değil bu.Sadece kalp bağı.
Seni ilk gördüğüm günden beri kalbimde hissettiğim bir sevgi bağı bu.
Ve inanıyorum ki gün geldiğinde bu gidişime elbet kendince bir anlam yükleyeceksin.
Her şeyi tam olarak anlamaya başladığında ve hayatın nasıl bir şey olduğunu kavradığında,şimdi yaptıklarımın ya da seçimlerimin sadece benim planlarımdan ibaret olmadığını ve hayatın bir şekilde bana bu yönü verdiğini görmeni diliyorum.
Yinede ne olursa olsun çok fazla anlamlandırmaya çalışma.
Sadece olması gereken oluyor ve hayat devam ediyor.
Ne kadar uzakta olursam olayım,ne yaşarsak yaşayalım,ayrı da geçirsek günlerimizi,aylarımızı,senelerimizi,unutma ki seni her zaman sevdim ve seveceğim.
Kalbimin bir yanı her zaman burada kalacak.Her zaman seni hissediyor olacağım.
     
        ''Onun için beni affet demeyeceğim sana.Ergeç anlayacak ve affedeceksin. 
         Bunu biliyorum.
         Karşılaşmamız kaderdi belki.Ama çektiğimiz çiledir. 
         Bizi birbirimize yakınlaştıran, o korkunç ümitsizlikler ; çaresizliklerdir.
         Acılarımızı yitirmeyelim.''    (Ü.Y.O)


İşte böyle. İnsan gitmeden evvel vedalaşmalı.

Eğer çıkılan yolda bir plan yoksa ve süresizse ve yol belirsizse ve her şeyin olma ihtimali varsa,veda etmeyi de unutmamalı diye düşünüyorum.Bir çoğunuz bunun fazla hüzünlü ya da kederli bir yazı olduğunu düşünebilir fakat tam tersi.Bu yazı umut dolu ve geleceğe dair ümitli bir yazı.Bir veda yazısı fakat bir hoşgeldin yazısı da aynı zamanda.Ama yazılması gerekende bir yazı.



Bu arada Cibran , Ermiş'te , yukarıda ki soruyu sorduktan ve gideceğini Orfales halkına müthiş cümlelerle duyurduktan sonra şöyle devam ediyor : 


'' Gördüğüm her şeyi kendimle birlikte götürmek istemez miyim sanıyorsunuz, ama nasıl ? Sözcükler taşıyamaz ki denizin ötesine kendisini kanatlandıran dili ve dudakları.Yapayalnız dağılırlar boşluğa ve bir başlarına yaşamın gücünü ararlar.. 


Yalnızdır güneşe doğru uçan kartal ,yapayalnız ve yuvasız.'' 





Tüm yalnız uçan kartallara gelsin ;

no tengo lugar
y no tengo paisaje
yo menos tengo patria.


28 Ekim 2013

''Olive Tree''

Bugün sadece güzel bir parçayla bloğu kısa tutma niyetindeyim.
Sözleri İngilizce paylaşıyorum fakat Türkçe anlamıyla bilirsek elbet daha manidar...
Kısaca;
''Sorma nereden geldiğimi...'' diyerek başlıyor şarkıya..
Ve devam ediyor ...
Evim burdan çok uzaklarda..
Neden buralarda göçebelik yapıyorum..
Uzaklarda,hala...


Do not ask me where did i come from?
For my hometown is faraway from here.
Why am I wandering here?
Wandering far, wandering still.

For those little birds that are flying in the air
For those clear streams between the mountains.
For those wide and spacious grassland
Wandering far, wandering still.

But there is more
For that olive tree from my dream,
the olive tree

Do not ask me where did i come from?
For my hometown is faraway from here.
Why am I wandering?
Why am I wandering a far off.
Wandering for that olive tree in my dream





Hayallerindeki zeytin ağacını arayanlara..

27 Ekim 2013

''Gezginler''

Son bir haftadır tanıştığım ve arkadaş olduğum insanlarla, yol heyecanım gitgide artıyor.
Blog tutmaya başlarken epey bir internet araştırması yapmıştım.Bu sayede benim gibi yola çıkmak isteyen,yolda olan ve yoldan hiç vazgeçmeyen güzel insanlarla tanışma fırsatı yakaladım.Belkide internetin en güzel özelliklerinden biri bu olabilir.Tıpkı sizin gibi hayalleri ve amaçları olan insanlarla tanışmak çok faydalı ve heyecan verici bir durum.

Öncelikle 2sefil.blogspot.com'dan arkadaşlarım Burak ve Muzaffer'den bahsetmek istiyorum.
Kendileri yaklaşık 2buçuk ay evvel ,4 aylık ücretsiz izinlerini kullanarak yola revan olmuş,kısıtlı miktarda bir parayla Güney Amerika'yı turlamaya başlayan süper insanlar.Şuanda paralarının da azlığı hatta yokluğu nedeniyle Peru'da kalmış durumdalar =) Ama iki insanın parasının bitip bu denli mutlu ve huzurlu günler geçirebileceğinin gerçek kanıtları oldular benim için.Bloglarına bir göz atmanızı öneririm.Macera dolu aylar geçirmişler ve hala daha geçirmekteler.Onlarda yolda çok güzel insanlarla tanışmışlar ve bir çok güzel anı yaşamışlar.Tek sorunları dönüş biletlerinin olması! Aynen ! Parasızlık vb değil,sadece dönmek istemiyorlar ama iş-güç nedeniyle dönmek zorundalar.Rio'ya vardığımda buluşacağız ve güzel bir rakı sofrası kurulacak =) 

Burak ve Muzaffer sayesinde tanıştığım bir diğer arkadaşımda Sevgi . dirensevgi.blogspot.com'dan onuda takip edebilir ve bir çok faydalı bilgiye ulaşabilirsiniz.Fotoğraflarla anlatımı da ayrı bir güzel. Sevgi benimle aynı kafada yola çıkmış ,24 yaşında bir gezgin.Şuanda Arjantin civarlarında geziyor.Bloğunda bahsettiği gibi couchsurfing'in çok faydasını görmüş.İnternetteki kısıtlı erişimi nedeniyle henüz tam anlamıyla konuşamadık ama takip ettiğim kadarıyla gayet mutlu =) Yolumuz Güney'de bir yerde denk gelirse Sevgi'yle çok iyi vakit geçireceğimizden eminim.Umarım karşılaşırız.

Gene Facebooktaki sayfalardan ulaşıp arkadaş olduğum bir diğer kişide Doruk.
Doruk yıllardır yollarda,son 8 aydır da Peru'da. 3 arkadaş Peru-Calca'ya yerleşmişler ve şuanda Güney Amerika'da geziler düzenliyorlar.Cusco adlı ufak bir köyde yaşıyorlar.Bana yazdığı uzun ve güzel bir mesajda Doruk'un ne kadar güzel ve huzurlu bir kalbi olduğunu anlayabiliyorum.Ortak bir çok ''N''oktamız var hayata dair ve Peru'da yapacağımız sohbetler için şimdiden çok heyecanlıyım =) 

Bir diğer gezgin arkadaşımda sevgili Kemal Kaya.Bir çoğunuzun bileceği üzre yoldaolmak.com internet sayfasının sahibi.Benim onu keşfedişim googleda oralarda nasıl çalışabilirim vb.konuları araştırırken oldu.İnanılmaz düzenli ve takdire şayan sayfası sayesinde helpx.net ile tanıştım ve daha bir çok bilgi edindim.Daha sonra kendisini facebook üzerinden buldum ve sayfayı takibe aldım.Kendiside sağolsun benim yazılarımı paylaştı.Kemal bey çok uzun yıllardır gezgin.İşi gücü bırakıp kendine tek yön bir bilet alıyor ve yola çıkıyor.Gezdiği gördüğü yerlerden yaptığı paylaşımlar mükemmel.Ve çok çok zengin olmak gerekmediğinin tam anlamıyla bir örneği.İçinde yol aşkı oldukça her şeyin nasıl da güzel yapılabileceğini bizlere anlatıyor.Bir gün bir yerlerde onunla da karşılaşmak ümidindeyim.


İşte böyle..
Dünyada her zaman kötü yok.Dünyada her zaman kötülükler-kötü olaylar-kötü insanlar da yok.
İnsan eğer isterse nazik,kibar,misafirperver,hoşgörülü,mütevazi,anlayışlı vb. bir çok şey olabiliyor.Önemli olan kalbimizden gerçek anlamda ne hissettiğimiz,nasıl duygular içersinde olduğumuz.
Gitmeden evvel bu kadar güzel insanla tanışmış olmam tesadüf olamaz.Bu içimizdekilerin sadece dışavurumu.Ben ne bekliyor ve ne arıyorsam hayatta karşıma o tarzda ve o duygularda insanlar çıkartıyor.Kendimi bildim bileli tüm dostluklarımda böyleydi,okul hayatımda,iş hayatımda böyle geçti.Bunun için yaş,din,dil,ırk hiç bir şey önemli değil.
Elbette fikirlerin uyuşmazlığı vb.konular mühim ,özellikle son yıllarda aylarda yaşadığımız olaylardan sonra herkese şüpheyle ve önyargıyla bakar olduk.En yakınımız dahi olsa bizimle farklı fikirlere ya da hayat tarzına sahip olan insanlara karşı 'aşırı' tepkiliyiz.Fakat düşününce çok büyük hayat memat meselesi değil bu durum.Farklı insanlar tanımak,bizden farklı düşüncelere sahip insanlarla ve hayat görüşleriyle tanışmak zaten bizi bir adım öne götürüyor.Daha çok deneyim kazanmamızı sağlıyor.Kendimizin farkına varıyoruz.Olay tamamen kalplerimizde bitiyor açıkcası.Ön yargılı olmanın kötü bir davranış biçimi olduğununda farkına varıyoruz.


Sadece 35 gün sonra yeni bir hayata ve yola adım atacağım.
Ve şimdiden başıma bu kadar güzel şey gelmiş olması bile bir şeylerin beni yola hazırlıyor olduğunu düşündürüyor =)
Güven ve inanç duygularımdaki eksikliği ve insanoğluna karşı hissettiğim sevgiyi pekiştirecek yaşadıklarım ve yaşayacaklarım.Tüm kalbimle buna inanıyorum.

O zaman Matisyahu'nun One Day parçası ile güzel ve anlamlı bir video gelsin bu yazı üzerine ;








25 Ekim 2013

''Başka Deneyimler''

''Şimdi düşününce, yaşamım; birbirinden ayrı parçalar halinde yaşanmış çok uzun bir süreç gibi geliyor bana. Hayatın kısa olduğunu söyleyenlerle aynı düşüncede değilim. Tersine, çok uzundu, çok uzundu iç sürem. Uzun yıllar yaşadım. İstemek, bazen de tutkulara kapılmak, aradığını bulamamak, ardından da umulmadık rastlantıların verdiği mutluluklar… İşte buydu bütün “hayat” dedikleri. İstediklerinin olmaması ile onların yerini doldurmaya çalışan başka şeyler… Deney de buydu, “hayat deneyi” dedikleri. Güzel şeyler de vardı: Çeşitli görünüşler, yeni gelinmiş kentler, kadın bacakları, kimi yerde doğanın görünüşleri, güneşin vurduğu deniz, deniz kokusu, bahar sabahları, kalabalık iskeleler… Ardından da çekip gitmek gerekiyordu, zamanı iyi seçilmeliydi ya da kendiliğinden gelmeliydi o zaman. Buydu hepsi… ''  

Demir Özlü , Bir Beyoğlu Düşü adlı eserinde hayata dair tüm yaşanmışlıkları ve ömrümüz boyunca ''aslında beklediklerimizle - gerçekte başımıza gelenler'' arasındaki o çoğu zaman çok zor atlattığımız durumu net bir şekilde özetliyor.

Olmasını istediklerimiz,hayallerimiz ve bunlar olmayınca bir şekilde yerlerini doldurarak hayata devam edişimiz,bu duruma alışık hale gelmemiz,kurallarla ya da bize verilenlerle yaşamaya itiraz edemeyecek durumda şartlanmamız.

Tam bu noktada aklıma ; hayat görüşümü değiştirecek kadar bana yakın olan şu cümleler,Alexander Supertramp'in yolda karşılaştığı ve yaşı hayli geçkin olan Ron'a yazdığı satırlar geliyor ;



''Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak çizilmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum.''



Elbette insanın yaşadığı koşullara uyum sağlaması ve bu durumdan rahat olması,özellikle de mutlu olabilmesi kötü bir şey değildir.Fakat rutine bağlı bir hayat ve aslında olmak istediğin yerde değilken orada olmaya 'mahkum' bir şekilde uyum sağlamak ve bunu değiştirmek adına hiç bir şey yapmamak insan için en büyük yanılgı olsa gerek.Değişimin ilk adımını atmadan önceki ,atıldığı andaki ve en sonuna gelindiğindeki riskleri düşünmekten hareket edemeyen insan olduğu yere çakılı kalmayı 'elimden gelen bu ' ya da ' başka ne yapabilirim ki,ancak bu kadar oluyor' gibi cümlelerle savunuyor.

Hayatımın tam 24 senesini bir şeylere bağlı kalarak yaşadım ve bu durum içimde fırtınalar koparsa da,ruhumu eritip bitirse de bunu değiştirmek adına pek bir şey yapmadım.Çünkü mevcut şartların değişimi için attığım adımlar 'asilik,delilik,kendini bilmezlik,toplum dışı hareketler,aptallık,öfkeyle kalkmak vb.' gibi yorumlanınca daha da fazla gitme isteğiyle dolup taşıyordum.Gitme isteğini durdurmaya çalıştım elbet.Riskleri düşünmekten ve çoğu zamanda sadece düşünmekten çok ama çok fazla düşünmekten atım atamadım.Tıpkı Alexander'ın yol arkadaşı Ron gibi düzenli bir hayata şartlanmıştım ve bunu değiştirmek aklımdan geçmiyordu.Geçiyordu ama korkuyordum.Gün gelecekti okuyacaktım,gün gelecekti iş bulup çalışacaktım,gün gelecekti düzgün bir adam bulup evlenecektim,gün gelecekti çocuklarım olacaktı,sırasıyla torunlar,emeklilik,bayramlar,ve ihtiyarlıkla gelen huzurlu bir ölüm isteği.
Hala daha yadırgamıyorum,bütün bunların ortalama bir insan hayatında olabilmesi ve her şeyin tam anlamıyla güzel gitmesi bile bence mucize.
Şimdi soracağımı dünya tarihindeki milyonlarca insan sordu ve hala daha soruyor : Ama olması gereken bu mu? Bu dünyaya geliş amacımız sokaktaki insandan daha iyi koşullarda yaşamak ve onları her gördüğümüzde Tanrı'ya şükretmek ve bizden daha iyi durumda olanlardan da daha akıllı ,zeki ve huzurlu olduğumuzu düşünerek yaşamak mı? Ben neden burdayım,bütün bunların hepsinin olma sebebi nedir? Bu kadar basit mi aslında , rutin ve olması gereken şeyler ,belli bir amaç ve sonra göçüp gitmek...


Dünya bu denli büyük ve keşfedilmeye açıkken,yepyeni deneyimler,yeni hayatları tanıma şansı,bütünüyle çok farklı yaşamlar tam önümüzde dururken , ormanlar nehirler yeryüzü ana bize her koşulda ayakta kalabilmeyi vaadetmişken ,aynı koşullarda mutlu olmaya çalışmak ve alışmak ve çoğu zamanda mutsuzluktan yakınmak için burda değilim.Demin yukarda bahsettiğim soruları artık sorgulamıyorum.Neden sorusu sürekli beraberinde başka soruları getiriyor ve bu gittikçe büyük bir yük oluyor insanın omuzlarında.Mutsuzluğa bu yüzden sürükleniyor insan.Çünkü değiştirmek adına bir şey yapmadan sorulan bu soruların bir anlamı olmuyor.Ve aslında en önemlisi de bir anlam aramaya gerek yok.Bedenen ya da ruhen bir şeylere anlam katmak için gelmemişte olabilirim.Bunu kavramış olmak bana artık huzur veriyor.Çok fazla düşünmek istemiyorum ve anlamlandırmaya çalışmaktan yorgun düşen zihnimi sadece yaşayarak tazelemek adına yola çıkıyorum.

Yapacağım bu yolculuk kimilerine göre 'cesaret' , kimilerine göre 'arayış' , kimilerine göre 'aptallık' , kimilerine göre de 'saçma' .. Ama bence hiç biri değil. Ben kendimi çok cesur ya da çok aptal ,  ya da çok amaçlı - çok amaçsız , ya da maceraperest , ya da hayalperest vb.şekillerde görmüyorum.Yalnız da hissetmiyorum.Kaçıyor gibi görünsem de aslında çoğu zaman kendim için böyle hissetmiş olsamda , şimdilerde anlıyorum ki kaçmıyorum. Kendimden kaçmayacak kadar kendimi anlamış durumdayım.Bir gayem bir hedefim geleceğime dair ortalama bir planımda yok. 

Ve inanın bu inanılmaz bir huzur veriyor.Çünkü bağlarımdan kurtuldum ve bunu kalbimin en derininde hissediyorum.Yaşadığım bütün bir hayat,aşklar,dostlar,acılar,zorluklar,mutlu mutsuz geçirdiğim tüm anlar ve insana dair tüm duygular gözlerimin önünden geçiyor ve bunları deneyimlemiş olmaktan dolayı gerçekten huzur doluyum.

Latin topraklarına adım atacağım anda dünyanın başka bir ucunda,belki bir gün Afrika'da , belki yıllar sonra Kamboçya'da,Nepal'de,İrlanda'da ya da dünyanın başka bir yerinde ...Belki parasız belki zor şartlarda belki de bambaşka koşullarda.. 

Ben bu kapıdan çıkıp gittiğim için hiç bir zaman pişman olmayacağım bir hayat yaşadım.İnsan yaşamında yılların değil ama deneyimlerin çok daha mühim olduğunu ve gençliğim her ne kadar şu dönemde işime yarayacak olsa da,insan ruhu için yaşın ya da maddiyatın ya da içinde bulunduğu koşulların hiç bir zaman önemli olmadığı düşünüyorum.

Önemli olan bu anda bu duyguyu hissedebilmiş olmak ve artık farkında olabilmek..
Artık nefes alabilirim. 

Tıpkı Eddie Vedder'in sözlerinde olduğu gibi ;










24 Ekim 2013

''Konsolosluk''

   Sonunda vakit bulup gidebildiğim konsolosluklardan , gayet memnun ve mutlu bir şekilde ayrıldım.Bileti her şeyden evvel alıp sonra ''eee şimdi nolucak hadi bakalımmm'' şeklinde geçen günlerin sonunda büyük bir rahatlama mevcut şuan .

  Öncelikle bir Istanbul'lu olarak hep iğrenerek baktığım , boğazın dibindeki dökme demir yığınına doğru giderken içimde hafif bir tereddüt vardı.

SÜZER PLAZA.
Ne vakit vapura binsem ''yahu hangi akıl bunu buraya yapar ve hangi akılda buna izin verir'' diye düşünürdüm.Hala da aynı şekilde düşünüyorum bu konuda bir değişim olmadı düşüncelerimde.Fakat içeri girdikten sonra kapıdaki güvenlikten,danışmadaki sekreter arkadaşlara kadar herkes inanılmaz güleryüzlü ve yardımcı oldular.
Önyargım elbette sadece bina içindi fakat dediğim gibi kasıntı bir durum bekliyordum içerde de. Ama öyle olmadı.

İlk olarak belirteyim,Brezilya Konsolosluğu ilk danışmayı geçtikten sonra koridorda ilerleyip asansörle çıkacağınız ,4.katta ufak bir ofis şeklinde.

Bazı konsolosluklarda Türkçe bilen oluyor fakat burada sadece Portekizce ve İngilizce yardımcı olabiliyorlar.Benimle ilgilenen beyfendinin ismi Carlos'tu.Beklediğimin aksine gayet net ve tane tane bir ingilizce ile tüm sorularıma cevap verdi.Güleryüzlü ve eğlenceli insanlar ve mümkün olduğunca ilgileniyorlar.
Carlos'tan öğrendiklerim kadarıyla ;
*90 gün vizesiz ve genel olarak sınırda hiç bir problem çıkmadan Brezilya'yı gezebiliyoruz.
*Öğrenci ya da çalışan , ya da benim gibi işi bırakıp gidecek olanlar için 'NOLUYO NİYE GELDİN!'' tarzında Almanya'nın vb.Avrupa ülkerinin yaptığı gibi sorgu sual yok.
*Oldu da 90 günü uzatmak istedik , o zaman kalacağımız yerdeki federal polislere gidip böyle bir durumumuz olduğunu ve kalacağımızı söylüyoruz ve bize bir 90 gün daha verebiliyorlar.
*Carlos'un dediğine göre aşı yaptırma konusu kişinin kendi tercihine kalmış bir durum.Afrika'da ki kadar ölümcül hastalıklar yaygın değil ama içimiz rahat etsin diye sıtma ve sarı humma yaptırabilirmişiz.
*Diyelim ki 90 günün 70 günü Brezilya'da kaldık ve sonra Arjantin'e geçtik.Yeniden Brezilyaya dönmek istediğimizde 90-70=20 şeklinde vizesiz kalan günümüzü hesaplıyorlarmış.Yani olurda rotanın sonunda Brezilya'ya yeniden giriş yapacaksanız en mantıklı ve düzgün yöntem süreyi muhakkak federallerle konuşup uzatmak olacaktır.
*Daha fazla sorulcak bir şeyde yokmuş,gidip deliler gibi eğlenmeli ve süper bir tatil geçirmeliymişim.Her hangi bir sıkıntı yaşamazmışım =))
  Evet buradan Carlos'a ve kapıdaki kibar görevli arkadaşa sevgilerimi gönderiyorum,içimi rahatlattınız.

Taaa buralara kadar gelmişken gene aynı binada mevcut Arjantin Başkonsolosluğuna'da uğramak istedim.En çok merak ettiğim ve bence bir çok insanında merak ettiği,ülkeler arası geçişlerde neler oluyor,vize ne kadar hesaplanıyor vb. sorularımı sormak için danışmadaki sekreter aracılığıyla yukardaki ofisi aradık.16.kat olduğu için isterseniz çıkmayın bir telefonla görüşün öyle bakarsınız dediler,dedim süpersiniz aynen bunu yapalım.


Telefondaki beyfendi bir 15 dakika sonra yanınıza geleceğim ,gitmeyin yüzyüze konuşalım daha iyi olur sizin için dedi.Yahu dedim noluyor bu kadar tatlı ve işini düzgün yapan,insana değer veren insanlar aynı binada toplanmışlar sanki.Herkes kibar ,güleryüzlü,samimi.


Çağlar bey,yani Arjantin Konsolosluğundan telefonla görüştüğüm beyfendiyle Arjantin'e dair her şeyi konuştuk.


*Öncelikle Arjantin'de aynı şekilde Türk vatandaşlarına 90 gün vizesiz giriş hakkı tanıyor.Ve aynı şekilde burada da eğer süreyi uzatmak isterseniz federal polise gidip 180 güne kadar çıkarabiliyorsunuz .

*En önemlisi ve en merak ettiğimde Brezilya'dan Arjantin'e ya da Arjantin'den Peru'ya geçişlerde vizeye ne olduğuydu? Güzel haberse ; sürekli bir 90 gün başlıyor.Yani vize sıfırlanıyor yeni gideceğiniz ülke için.İşte bu zaten senelik yapılacak bir yolculuk için ve orada gönüllü ve bir kaç ay çalışabilme durumları için süper bir imkan yaratıyor.
*Arjantin'in yaklaşık son 10 yıllık döneminden de bildiğiniz üzere ekonomik açıdan durumları kötü.Çağlar bey'e göre eğer orada yerleşik bir düzen kurmaktan yanaysam önce kesin ve net bir iş için adım atmalı ve hiç bir şeysiz orada kendimi harap etmemeliyim.Elbette düşüncesine saygı duyuyorum,bir çok arkadaşından ve orada yaşayanlardan duyduğu edindiği deneyimlerle bunları benle paylaştı.
* İspanyolca öğrenme konusunda hızlı olmalıymışım çünkü Arjantin'de Brezilya kadar ingilizce hakim değilmiş.Çok fazla konuşulmuyormuş. ( iyi ki sözlükleri almışım.)
*Aşılar konusunda onunda yorumu Carlos'la aynıydı.Eğer istersem yaptırabilirmişim ama çokta gerekli değilmiş.
(Bu konuyuda önümüzdeki günlerde detaylı olarak yazacağım.)
*Son olarak banka kartları ve atm durumlarını sordum.Her yerde para birimleri değişiyor sürekli ve en fazla kullanılan banka ''citibank'' olduğu söyleniyor.Bu konuda pek bir bilgi sahibi değildi ama araştırıp mail olarak bu konuda da bana yardımcı olabileceğini söyledi.

Çağlar Bey'e de sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum.


Bugün karşılaştığım herkes çok kibar ve güzel insanlardı.

Bu yolculuğa karar verdiğim dönemde Güney Amerika'yı yalnız gezen gezgin bir kızın tuttuğu günlüğe rastlamıştım.Günlüğün en sonunda onun yorumu şuydu : 

''It’s too dangerous out here for a woman on her own!” was a common refrain. I felt completely the opposite. I often received unsolicited help, ranging from directions to offers of meals, homestays, and even the occasional matchmaking attempt. South Americans proved to be some of the friendliest, warmest, and inviting hosts in the world.''




Yani Türkçe mealiyle özetlersek herkes ona tek başına oralarda olmanın çok tehlikeli olacağını söylemiş fakat o gittiği her yerde yardım alabilmiş her konuda ve ona göre Güney Amerikalılar gayet arkadaş canlısı,sıcak ve misafirperver insanlarmış.

Henüz ayak basmadığım bu Latin toprakları ve insanları hakkında benimde içimden geçen ve hissettiğim duygu tam olarak bu oldu bugün.Umarım bu bilgiler google da bir çok insana ışık tutabilir çünkü ben araştırırken epey bilgi kirliliği mevcuttu ve her kafadan bir ses çıktığı için insan vize vb.şeyler konusunda dehşete düşebiliyor.En güzeli bizzat gidip yerinden öğrenmek ki sanırım bu macera dolu yolculuğun asıl sebeplerinden biride bu : Yerinde öğrenmek,görmek,deneyimlemek.






23 Ekim 2013

''Gün Saymak''

           Tam 40 gün kaldı.
Günleri saymaya alışkınım aslında ama bunun heyecanı bir başka oluyormuş gerçekten.

Önümüzdeki günlerde konsolosluk vb.işleri halletme,aşı vurulma,gideceğim yerlerde yapacağım 'gönüllü' çalışma işlerini internet üzerinden ayarlama ve bir kaç konu hakkında daha bilgilerimi paylaşacağım burdan.

Yaptığım ilk iş sadece 'tek yön' bilet almaktı.Ve belkide en heyecanlı kısmı buydu.
Skyscanner.com üzerinden airtickets.com'a yönlendirdiler,yaklaşık 1700 liralık ve Dubai aktarmalı bir bilet aldım.Genelde bu Brezilya uçuşlarının %90'ında aktarma var.Henüz çözemedim bu durumun neden olduğunu.Eğer bilen varsa yorum olarak paylaşabilir elbet.Bende konsoloslukta arayacağım sanırım bunun cevabını.
4 saat Dubai uçuşu,aradaki aktarmada yaklaşık 6 saat bekleme süresi ve sonra 14 saat Rio de Janerio uçuşu.

Gözümde deli gibi büyüyordu bu uçakta geçireceğim süreler,daha önce en fazla 3,5 saat uçtum çünkü Avrupa'ya onda da,yani kocaman bir okyanus geçmek zorunda kalmamıştım.
Fakat sonra düşündüm de küçüklükten kalma bazı şeyler hatırladım ve kendimi bu yönde biraz alıştırdım açıkcası :D 18 saatlik Gaziantep,16 saatlik Muğla,12 saatlik İzmir vb.yolları daha Ulusoy , Varan filan kendini şimdiki kadar geliştirmemişken birde kamil koç,metro gibi zıttırık pıttırık firmalarla gitmek zorunda kaldığımız virajlı mirajlı böyle nerdeyse yol denilemeyecek yollara gitmişken,sanırım Emirates'le yapacağım 14 saatlik uçuş için çok fazla endişe duymama gerek yok.

Genede insan düşünmeden edemiyor elbette! 

Birde umarım Emirates'in tuvaletlerinde ''taharet musluğu'' vardır.Çünkü bu dünyadaki en önemli icatlardan biri taharet musluğu bence.




şunun güzelliğine bir bakın.

üstelik şimdi şöyle şeylerde yapıyorlarmış ; 

ne büyük lüks yahu Avrupa'da cidden bunun olmama zorluğunu yaşamıştım.birde Taharet Musluğu deyince Avrupa'ya dokundurmadan olmuyor cidden öyle bir durum söz konusu =))


:D

son olarakta googleda taharet diye aratınca hela fotoğraflarından sonra , en azından sonlara doğru karşıma çıkan bu fotoğrafı paylaşıp bu güne güzellikler içinde başlamış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.


Günaydın Sevgili İnsanoğlu ! =)

22 Ekim 2013

''Başlangıç''

''Bu benim hasat günümse,hangi tarlalara ektim tohumu ve hangi hatırlanmayan mevsimlerde?''
diye yazmış Ermiş'te Halil Cibran... Onun cümleleriyle tanımlamak istersek eğer ;  bunlar benim hasat günlerimse,bunca yıl sonra gerçekleşen bu hayalle ektimlerimi biçeceksem,hangi topraklar benim adıma bol ve lezzetli yemişler verecek ya da hangileri gidişimle beraber solup gidecek...hangi hatırlamayan mevsimlerde,hangi yıllarda,hangi günlerde ve gecelerde düşündüm tüm bunları yapabilmeyi..ne zaman girdi aklıma bir şekilde 'gidebilmek'...ne zaman gerçekten ait olmadığımı hissettim ya da çok fazla ait olmaya başladığımı.. Sanırım artık bu noktasında değilim hayatın,bu alışma ve karar verebilme kısmını tamamladım.

    Senelerce düşünüp hayalini kurduğum ve artık bir noktada gerçekliğine ulaştığım bu yol bana huzur veriyor. İçimdeki tüm duygular da her şeyin çok güzel olacağına , 25 senelik bir hayatın yeniden ve yepyeni bir şekilde,yepyeni bir ruhla doğacağına inanıyor. Elbet sözler uçup gidecektir,yaşananlar baki kalacaktır ama bu duygunun ,içimdeki bu çoşkunun ve heyecanın hiç bir zaman bitmeyeceğinden,gitmeyeceğinden,yok olmamak adına direneceğinden ve kendini kendine kabul ettireceğinden eminim.


   Bu uzun ve süresiz ve belirsiz ve plansız gidilen yolda elbet sevdikleri olmadan yapamaz insan... Sevgi her zaman daimi ve en gerçek olan duygu...  Benim yol günlüğüm işte böyle başlıyor..Sevgiyle ,umut dolu ve ''Ermiş'' ile....






































not : bilge bir arkadaşım; ''Ermiş is the reason I travel'' demişti bir seferinde. İlk yazımı ona adıyorum.