25 Ekim 2013

''Başka Deneyimler''

''Şimdi düşününce, yaşamım; birbirinden ayrı parçalar halinde yaşanmış çok uzun bir süreç gibi geliyor bana. Hayatın kısa olduğunu söyleyenlerle aynı düşüncede değilim. Tersine, çok uzundu, çok uzundu iç sürem. Uzun yıllar yaşadım. İstemek, bazen de tutkulara kapılmak, aradığını bulamamak, ardından da umulmadık rastlantıların verdiği mutluluklar… İşte buydu bütün “hayat” dedikleri. İstediklerinin olmaması ile onların yerini doldurmaya çalışan başka şeyler… Deney de buydu, “hayat deneyi” dedikleri. Güzel şeyler de vardı: Çeşitli görünüşler, yeni gelinmiş kentler, kadın bacakları, kimi yerde doğanın görünüşleri, güneşin vurduğu deniz, deniz kokusu, bahar sabahları, kalabalık iskeleler… Ardından da çekip gitmek gerekiyordu, zamanı iyi seçilmeliydi ya da kendiliğinden gelmeliydi o zaman. Buydu hepsi… ''  

Demir Özlü , Bir Beyoğlu Düşü adlı eserinde hayata dair tüm yaşanmışlıkları ve ömrümüz boyunca ''aslında beklediklerimizle - gerçekte başımıza gelenler'' arasındaki o çoğu zaman çok zor atlattığımız durumu net bir şekilde özetliyor.

Olmasını istediklerimiz,hayallerimiz ve bunlar olmayınca bir şekilde yerlerini doldurarak hayata devam edişimiz,bu duruma alışık hale gelmemiz,kurallarla ya da bize verilenlerle yaşamaya itiraz edemeyecek durumda şartlanmamız.

Tam bu noktada aklıma ; hayat görüşümü değiştirecek kadar bana yakın olan şu cümleler,Alexander Supertramp'in yolda karşılaştığı ve yaşı hayli geçkin olan Ron'a yazdığı satırlar geliyor ;



''Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak çizilmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum.''



Elbette insanın yaşadığı koşullara uyum sağlaması ve bu durumdan rahat olması,özellikle de mutlu olabilmesi kötü bir şey değildir.Fakat rutine bağlı bir hayat ve aslında olmak istediğin yerde değilken orada olmaya 'mahkum' bir şekilde uyum sağlamak ve bunu değiştirmek adına hiç bir şey yapmamak insan için en büyük yanılgı olsa gerek.Değişimin ilk adımını atmadan önceki ,atıldığı andaki ve en sonuna gelindiğindeki riskleri düşünmekten hareket edemeyen insan olduğu yere çakılı kalmayı 'elimden gelen bu ' ya da ' başka ne yapabilirim ki,ancak bu kadar oluyor' gibi cümlelerle savunuyor.

Hayatımın tam 24 senesini bir şeylere bağlı kalarak yaşadım ve bu durum içimde fırtınalar koparsa da,ruhumu eritip bitirse de bunu değiştirmek adına pek bir şey yapmadım.Çünkü mevcut şartların değişimi için attığım adımlar 'asilik,delilik,kendini bilmezlik,toplum dışı hareketler,aptallık,öfkeyle kalkmak vb.' gibi yorumlanınca daha da fazla gitme isteğiyle dolup taşıyordum.Gitme isteğini durdurmaya çalıştım elbet.Riskleri düşünmekten ve çoğu zamanda sadece düşünmekten çok ama çok fazla düşünmekten atım atamadım.Tıpkı Alexander'ın yol arkadaşı Ron gibi düzenli bir hayata şartlanmıştım ve bunu değiştirmek aklımdan geçmiyordu.Geçiyordu ama korkuyordum.Gün gelecekti okuyacaktım,gün gelecekti iş bulup çalışacaktım,gün gelecekti düzgün bir adam bulup evlenecektim,gün gelecekti çocuklarım olacaktı,sırasıyla torunlar,emeklilik,bayramlar,ve ihtiyarlıkla gelen huzurlu bir ölüm isteği.
Hala daha yadırgamıyorum,bütün bunların ortalama bir insan hayatında olabilmesi ve her şeyin tam anlamıyla güzel gitmesi bile bence mucize.
Şimdi soracağımı dünya tarihindeki milyonlarca insan sordu ve hala daha soruyor : Ama olması gereken bu mu? Bu dünyaya geliş amacımız sokaktaki insandan daha iyi koşullarda yaşamak ve onları her gördüğümüzde Tanrı'ya şükretmek ve bizden daha iyi durumda olanlardan da daha akıllı ,zeki ve huzurlu olduğumuzu düşünerek yaşamak mı? Ben neden burdayım,bütün bunların hepsinin olma sebebi nedir? Bu kadar basit mi aslında , rutin ve olması gereken şeyler ,belli bir amaç ve sonra göçüp gitmek...


Dünya bu denli büyük ve keşfedilmeye açıkken,yepyeni deneyimler,yeni hayatları tanıma şansı,bütünüyle çok farklı yaşamlar tam önümüzde dururken , ormanlar nehirler yeryüzü ana bize her koşulda ayakta kalabilmeyi vaadetmişken ,aynı koşullarda mutlu olmaya çalışmak ve alışmak ve çoğu zamanda mutsuzluktan yakınmak için burda değilim.Demin yukarda bahsettiğim soruları artık sorgulamıyorum.Neden sorusu sürekli beraberinde başka soruları getiriyor ve bu gittikçe büyük bir yük oluyor insanın omuzlarında.Mutsuzluğa bu yüzden sürükleniyor insan.Çünkü değiştirmek adına bir şey yapmadan sorulan bu soruların bir anlamı olmuyor.Ve aslında en önemlisi de bir anlam aramaya gerek yok.Bedenen ya da ruhen bir şeylere anlam katmak için gelmemişte olabilirim.Bunu kavramış olmak bana artık huzur veriyor.Çok fazla düşünmek istemiyorum ve anlamlandırmaya çalışmaktan yorgun düşen zihnimi sadece yaşayarak tazelemek adına yola çıkıyorum.

Yapacağım bu yolculuk kimilerine göre 'cesaret' , kimilerine göre 'arayış' , kimilerine göre 'aptallık' , kimilerine göre de 'saçma' .. Ama bence hiç biri değil. Ben kendimi çok cesur ya da çok aptal ,  ya da çok amaçlı - çok amaçsız , ya da maceraperest , ya da hayalperest vb.şekillerde görmüyorum.Yalnız da hissetmiyorum.Kaçıyor gibi görünsem de aslında çoğu zaman kendim için böyle hissetmiş olsamda , şimdilerde anlıyorum ki kaçmıyorum. Kendimden kaçmayacak kadar kendimi anlamış durumdayım.Bir gayem bir hedefim geleceğime dair ortalama bir planımda yok. 

Ve inanın bu inanılmaz bir huzur veriyor.Çünkü bağlarımdan kurtuldum ve bunu kalbimin en derininde hissediyorum.Yaşadığım bütün bir hayat,aşklar,dostlar,acılar,zorluklar,mutlu mutsuz geçirdiğim tüm anlar ve insana dair tüm duygular gözlerimin önünden geçiyor ve bunları deneyimlemiş olmaktan dolayı gerçekten huzur doluyum.

Latin topraklarına adım atacağım anda dünyanın başka bir ucunda,belki bir gün Afrika'da , belki yıllar sonra Kamboçya'da,Nepal'de,İrlanda'da ya da dünyanın başka bir yerinde ...Belki parasız belki zor şartlarda belki de bambaşka koşullarda.. 

Ben bu kapıdan çıkıp gittiğim için hiç bir zaman pişman olmayacağım bir hayat yaşadım.İnsan yaşamında yılların değil ama deneyimlerin çok daha mühim olduğunu ve gençliğim her ne kadar şu dönemde işime yarayacak olsa da,insan ruhu için yaşın ya da maddiyatın ya da içinde bulunduğu koşulların hiç bir zaman önemli olmadığı düşünüyorum.

Önemli olan bu anda bu duyguyu hissedebilmiş olmak ve artık farkında olabilmek..
Artık nefes alabilirim. 

Tıpkı Eddie Vedder'in sözlerinde olduğu gibi ;










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder